ÇALIŞMA YAŞAMI
Egemenlik kayıtsız şartsız TOBB’un mu?

Aziz Çelik

21.05.2018-Birgün

 

Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye’nin en büyük sermaye örgütü. 1 milyon 300 bin civarındaki üye sayısıyla Türkiye’de irili ufaklı bütün sermayedarlar, işverenler TOBB çatısı altında yer alıyor. TOBB kanunla kurulmuş, zorunlu üyeliğe dayalı bir sermaye örgütü. O nedenle üye sayısı ve temsil gücü gönüllü üyeliğe dayalı TİSK, TÜSİAD ve MÜSİAD gibi sermaye örgütlerinden daha büyük.
 
 
TOBB özellikle 2000’li yıllarda çalışma hayatı ile ilgili yasal düzenlemelerde belirgin bir etkiye sahip olmaya başladı. Adeta çalışma hayatına ilişkin kritik düzenlemelerde belirleyici oldu. 4857 sayılı İş Yasası (2003), 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu (2012) ve son olarak da iş davalarında zorunlu arabuluculukla ilgili yasa (2017), TOBB’un ve diğer sermaye örgütlerinin talepleri doğrultusunda şekillendi.
 
 
TOBB’un ve sermaye örgütlerinin “yatırım ortamının iyileştirilmesi” adı altında arka planda çalışma hayatını daha esnek ve kuralsız hale getiren yasal düzenlemeler için yoğun bir lobi yürüttüğü biliniyordu. Ancak geçen hafta gelen bir itiraf, meselenin boyutlarını ortaya koyması açısından büyük önem taşıyor. Meğer bazı yasal düzenlemeler doğrudan TOBB tarafından sipariş edilmiş, yasama organı adeta bir TOBB bürosu gibi çalıştırılmış. Hâkimiyet kayıtsız şartsız TOBB’unmuş da haberimiz yokmuş.
 
 
Zorunlu arabuluculuk yasası TOBB siparişiymiş
TOBB 74. Genel Kurulu, 15 Mayıs 2018 tarihinde Ankara’da toplandı. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, burada yaptığı konuşmada, istedikleri yasal düzenlemeleri nasıl yaptırdıklarını hiç çekinmeden açık seçik anlattı: TOBB Başkanı dedi ki; “Özellikle iş mahkemelerindeki davalarda, işveren yüzde 99 haksız çıkıyordu. Bunu değiştirmek üzere, zorunlu arabuluculuk sisteminin uygulamaya alınmasını sağladık. Aylar, hatta yıllar süren davalar, artık günler-haftalar içinde çözülüyor.”
 
Patronun bu kadar açık sözlüsü az bulunur! Hisarcıklıoğlu diyor ki; “Mahkemelerde hep biz haksız çıkıyorduk. Getirdik zorunlu arabuluculuk sistemini, şimdi biz haklı çıkacağız.” Böylece zorunlu arabuluculuk sisteminin sınıfsal özü bir kez daha ortaya konmuş oldu. TOBB Başkanının bu sözü 1983 yılında yeni sendikalar yasası çıktığında TİSK başkanı Halit Narin’in bir sözünü akıllara getirdi. Narin, işçileri ve sendikaları kast ederek, “Şimdiye kadar onlar güldü, şimdi gülme sırası bizde” demişti. 12 Eylül sonrasında büyük sermeye çevrelerinin sözcüleri de verdikleri demeçlerde, 12 Eylül olmasaydı 24 Ocak kararlarının uygulanmasının mümkün olmayacağını beyan etmiş ve 12 Eylül rejimine teşekkür etmişlerdi. Hisarcıklıoğlu, en az Narin ve 12 Eylül dönemi patronları kadar açık sözlü!
 
 
Zorunlu arabuluculuk sistemine sendikalar karşı çıktı, bu uygulamanın iş yargısının sonu olduğunu, iş hukukunun özelleştirilmesi anlamına geldiğini vurguladı. Ancak siyasal iktidar Nuh dedi peygamber demedi. Sonunda zorunlu arabuluculuk sistemi yasalaştı. Kısa zamanda zorunlu arabuluculuğun işçiyi gerçek alacalarından vazgeçirme ve çok daha düşük miktarlara razı etme sistemi olduğu ve iş yargısının yok edilmesi anlamına geldiği anlaşıldı. Zorunlu arabuluculuk sisteminin ne anlama geldiğini anlamak isteyenlere Dr. Murat Özveri’nin yazılarını tavsiye ediyoruz.
 
 
İşçi sağlığı da işverenlere yükmüş
Mahkemelerde haksız çıkan patronlar çareyi iş yargısını fiilen ortadan kaldırmakta buldular ve bunu da siyasal iktidara yaptırdılar. Zorunlu arabuluculuk yasasının gerçek nedeni bu itirafla ortaya çıkmıştır. Takke düşmüş kel görünmüştür. Zorunlu arabuluculuk yasası TOBB tarafından sipariş edilmiş bir yasadır. Zorunlu arabuluculuk yasasının yapımında egemenlik kayıtsız şartsız TOBB’a devredilmiştir.
 
 
TOBB Başkanının itirafları zorunlu arabuluculuk yasası ile sınırlı değil. Meğer 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’na da müdahale etmişler. Bakın ne diyor TOBB Başkanı: “Biz de iş ve yatırım ortamı önündeki engelleri tespit edip, hükümetimizle birlikte kaldırdık. En çok şikâyet ettiğimiz konu olan, istihdam maliyetlerinin düşürülmesini sağladık. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı, KOBİ’lerimize büyük yükler getiriyordu, bunları kaldırttık.”
 
 
İşte size dört dörtlük bir itiraf daha. Bilindiği gibi 2012 yılında büyük iddialarla çıkarılan 6331 sayılı yasaya defalarca müdahale edildi, yasanın pek çok hükmü ertelendi veya değiştirildi. Şimdi bu erteleme ve değişikliklerin gerçek sebebi daha net anlaşılmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı büyük yükler getiriyormuş! Bu denli acımasız bir itiraf olamaz. Patronların işçi ücretlerini ve haklarını maliyet unsuru olarak görmelerine aşinayız. Ancak işçilerin yaşamlarının ve sağlıklarının söz konusu olduğu bir alandan açıkça “maliyet” diye söz edilmesi bir insafsızlık şahikası niteliğinde. 2017 yılında en az 2006 işçi, 2018’ın ilk beş ayında 575 işçinin yaşamını yitirdiği bir ülkede, iş güvenliği mevzuatının şirketlere yük olduğundan söz edebilmek için nasıl katı yürekli olmak lazım…
 
 
Çalışma Bakanlığı iş teftişlerini durdurdu mu?
Ama sermaye sınıfının bu konudaki acımasızlığı yeni değil. Charles Dickens, İngiliz sermayedarların işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri karşısındaki tepkilerini Zor Zamanlar romanında (1854) şöyle hicvediyor: “Emin olun, Coketownlu fabrikatörler kadar narin bir porselen bulamazsınız. Onlardan çocuk işçileri okula yollamaları istenince hemen iflasın eşiğine gelirler. Fabrikalarını denetlemek için müfettişler atanınca iflas ederler. Müfettişler, makineleri ile insanları doğramaya pek hakları olmadığını söylediklerinde mahvolurlar. Bu kadar çok duman çıkarmak zorunda olmadıkları ihsas edildiğinde tümüyle yıkıma uğrarlar.” Ha 1850’lerin İngiliz vahşi kapitalizminin patronları ha 21’inci yüzyıl başlarının Türk sermayedarları. Sermayenin doğası değişmiyor.
 
 
İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin işverenler tarafından maliyet unsuru olarak görüldüğünün bir diğer kanıtı ise Çalışma Bakanlığı’nın iş teftişlerini 24 Haziran seçimlerine kadar askıya aldığı yönünde gelen bilgilerdir. Bu vahim bilgi doğru mudur? Bakanlık 24 Haziran seçimlerine kadar iş teftişlerini askıya almış mıdır? Bu korkunç bir iddiadır ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı derhal bu konuda açıklama yapmak zorundadır. Denetimlere ara verilmesi nedeniyle ortaya çıkabilecek kazaların ve iş cinayetlerinin hesabını kim verecektir?
 
 
Hisarcıklıoğlu, bu başarı faaliyetlerinden dolayı yeniden TOBB başkanlığına seçildi! Bundan sonra da sermaye adına yasalar sipariş etmeye devam edecek. TOBB Başkanı bilmeden önemli bir işlev daha gördü ve devletin yansız olmadığını, varlıklı sınıfların egemenliğinin bir aracı olduğunu bu itirafıyla teyit etmiş oldu. Böylece 200’üncü doğum yıldönümünde Marx’ı ve Marksizmi bir kez daha haklı çıkarmış oldu.
 
 
TOBB’un siparişi ile zorunlu arabuluculuk yasasını çıkaranlar, iş güvenliği önlemlerini ve denetimlerini erteleyenler, zorunlu arabuluculuk ile işçilerin alınterine el konulmasına yol açtınız ve iş güvenliği önlemlerini erteleyerek daha fazla işçi kanı akmasına sebep oldunuz. Bilesiniz!

Yorumlar
Bu Bölüme Henüz Yorum Yapılmamıştır.

SENDİKALI OL GÜÇLÜ OL!